30.03.2011

32

öyle çok sihirli bir rakam degil bu 32. en azindan birazdan bahsedecegim konu içinde o kadar rezil bir sayi olacak ki, ne sayisalda oynayabileceksiniz, ne formanizin arkasina yazabileceksiniz.
32 tuvalet kagidinda gelen son nokta.
dün bana en yakin süpermarket olan carrefour'a gittim. bir iki birsey alip eve dönecektim. bilenler bilir, tuvalet malzemeleri bölümü içecek bölümünün hemen yanindadir. yanlislikla o reyona girdim, ve onu gördüm, 32lik tuvalet kagidi.
neden bu kadar sasirdigimi soracak olursaniz öncelikle hacmini görmenizi tekrar öneriyorum. hepsini yan yana dizseniz zaten odamin hemen hemen hepsini alir. yatay olarak zaten benim yatagim kadar var. ya dev gibi bir sey bu 32lik tuvalet kagidi.
afedersiniz ya'li yu'lu konustum.
hayir sunu demek istiyorum. bana sorarsaniz, ne emeklilik planlariniz, ne aldiginiz arsalar, ne biriktirdiginiz paralar, ne arabaniz, ne diplomalariniz, ne isiniz, ne ... hiç biri 32lik tuvalet kagidi kadar hayata bagli ve yasayacaginizi vurgulayan, en azindan o kagitlar bitene kadar yasayacaginizi, basiniza bir sey gelmeyecegini, ölmeyeceginizi vurgulayamaz.
32lik tuvalet kagidi belli bir süre daha ölmeyeceginizi gösteriyor. bunlar bitene kadar ben daha burdayim diyorsunuz hayata. ekonomi de yapiyorsunuz, ama o benim için zerre önemli degil.
benim de projelerim var hayata dair. belli planlarim, hayallerim var. ama demin tuvaletteyken dikkat ettim, benim tuvalet kagidim 6lik pakette. yani ya varim, ya yokum. ben daha uzun bir süre daha yasayacagima böylesine basit bir olguda bile tereddüt yasarken, ne strasbourg'a dosya yollarim, ne birsey.

elbette dosya yollayacagim, espiri olsun diye söyledim. pek komik olmadi gerçi.

hadi onu geçelim. yani içinde gerçekten umudu olan, yasama tutunan bir adam gitti 32ligi almaya karar verdi (bu arada 32lik biraz uzun namlulu silah gibi olmadi mi ? 14lük, baretta gibi ?). tereddüt kismini da atlatti diyelim. lan o dana kadar seyi eve nasil tasiyacak ? bir kere tutmasi, kavramasi çok güç. bildigin zor yav. dana kadar sey, kurbanlik gibi. öyle he dedin mi tutulmuyor. onu da geçtim, kavradi diyelim. elalem "abi iyi siçiyor demek ki ehehehe" demez mi ? hiç utanma yok mu bu adamda ? diyorum ya size, feci özgüven var 32lik tuvalet kagidi alanlarda.
son olarak, diyelim eski kiz arkadasinla karsilastin. bildigin sevgilini yillar sonra elinde 32likle gördün. o da seni gördü. ne diyceksin ? "çok zaman oldu görüsmeyeli, nasilsin ?". kiz demez mi "iyiyim de, bu elindeki ne ?" diye ?. "benden sonra bayagi depresyona girmissin, sagligin bozulmus" demez mi ? sonuncuyu demez. insafsizsa ilkini de demez. hahaha hahaha diye güler.
ama adam özgüven manyagi, ego patlamasi bir adam. afedersiniz ama sikinde degil milletin dedigi.

o kadar yazi yazdim, yarin gidip 32lik tuvalet kagidi alacak miyim ? hayir. gerçi bir komodin olarak kullanilabilir, ama bende o kadar özgüven yok. alamam yani. kasadan bile geçiremem, kaldi ki eve getirmek ? her gün sagligimi kötüye iten biriyim ben. gecinden versin allah, olur da ölürsem, ben pakedi açilip iki tane kullanilmis 32lik tuvalet kagidiyla ayni odada cesedim olsun istemiyorum.
yakinlarim falan esyalarimi toplarken o pakedi bulsun istemiyorum. "kaan'imdan kaldi" diye paylasilacak esyalar arasinda tuvalet kagidi olsun istemiyorum. viski, sigara, kiyafet, kitap, bunlar daha havali. tuvalet kagidi havali degil. zaten ta buradan belli benim özgüven eksikligi yasadigim. esyalarim paylasilirken 32ligi gören akrabalarim ve arkadaslarimin aci çekmesini görmek istemiyorum. kullanirken beni hatirlamalarini istedigim bir esya bütünü degil tuvalet kagidi. ha eger bana birinden kalirsa böyle bir bütünlük, çok üzülürüm. bu kadar yasama sevinciyle dolu bir insanin ölmesine üzülürüm.
bir de sey. hani çikip diyorlar ya, ölenin arkasindan, iste yasamayi severdi, gülerdi, pozitifti bilmem ne. gidip bakicam evine, son alinan tuvalet kagidi ne kadarlik. eger 6nin asagisindaysa kaale bile almam o adami.

iste o kadar.

21.02.2011

biralar, biralarimiz

geçen hafta firat bana geldi. her pazartesi aksami oldugu gibi behzat ç.'nin son bölümünü izleyecektik. behzat ç. hakkinda ilerleyen zamanlarda tekrar bahsetmek isterim. malum, konu derin, söyleyecek sey çok fazla.
dedik ki gidip bira alalim carrefour'dan. hazir gitmisken mcdonalds'da da iki lokma bir sey yiyelim. firat aslan gibi etli peynirli birseyler istedi, lüp lüp yedi. ben kasindim, saçma sapan, agzi yüzü bi yanda salata aldim. gerizekali gibi neden big mac almayip onu aldim bilmiyorum. zaten bütün millet götüyle güldü bana. ya da bana öyle geldi. kocaman adamin, simsiyah giyinmis falan, salata istemesi gülünç tabi. belki de milletin bana götüyle gülmesi benim ayagimin kayip uçusa geçmem de olabilir. hatta belki de o anda salatamin agzi yüzü dagildi. o ani tam bilmiyorum. nihayetinde uçuyordum. yere paralel olunca insan çok fazla seye dikkat edemiyor.
yemegimiz bitince carrefour'a gittik. ama orada da ilginçlikler yapmayi birakmadim. eli yüzü düzgün bir kasa heineken, veya 1664 almak yerine gittim bir sepet bira aldim.
sepetin içinde 7 tane (yaziyla yedi) acaip bira, herbirinden dörder tane olmak üzere iki çesit bardak altligi, ve bir bira bardagiyla dolu bir sepet "bières de luxe". fiyatini söylemekten kaçiniyorum, çünkü sizlerin de bana ayni mcdonalds'daki müsteriler gibi götünüzle gülmenizi istemiyorum.
hava yagmurlu, sepet agir, binbir zorlukla geldik eve. açtik 20nci bölümü. mest olduk.
biralar da mest etti. sirasiyla orval, kwak ve foudroyante pomme isimli biralari içtim. ilk ikisi sert, sonuncusu da elmali, tatli bir biraydi. agzini yüzünü kirmak istedigim gurmelerin muhtemelen kullanacagi kelime "keyifli" olabilirdi bu bira için.
ertesi gün ayni sepetin kirazli kreasyonunu denedim. o tam zopalik bir biraydi. ayni kalemde monaco isimli saçmalik birasi, veya ucuz ilginçlik birasi olan desperados sayilabilir. bu konuda uzmanlik yapmis volkan yumurtaci'yla irtibata geçerseniz, o sizi benden çok daha saglikli bir sekilde bilgilendirir diye umuyorum.
bu aksam da bush isimli birasini tatma firsatini buldum. feci kafa yapici bir bira, haberiniz olsun. artik isminden midir, alkol oranindan midir bilinmez, ama bir biranin yapacagi kafanin en fazla kirmizi tuborg'la olacagini düsünen beni yaniltti.
benim esas söylemek istedigim suydu : ben nasil o sepete o kadar para verdim ?
lezzetli, degisik, aromali, zengin, olgun, ne isterseniz söyleyin, nihayetinde biradir iste. ha pisman miyim, kesinlikle hayir. cimrilik desen, ayip olur, çünkü kiyip aldim parama. ama beni asil üzen sey, bunlari iki tane bardak altligi için yapmis olmam. ne gurmelik, ne lezzet arastirmaciligi, ne de yenilikçi görüs. ilginçlik bile denmez, zira desperados da vardi yan raflarda. tamamen bedava ürün veriliyor ya, bardak altligi, bira bardagi falan, sadece o.
firat, volkan, oglum bakin reklamcilik okuyorsunuz. yaraticilikmis, dizaynmis, iste teknolojiymis, yeniliklermis, alttan mesaj vermeymis falan. geçen bunu. sen yaninda esantiyon ürün ver, aleme ne istersen aldirirsin. bi arkadasim yaninda eskitilmis görünümlü kibrit kutusu veriyor diye 25 tane mum aldi. kilise gibi oldu evi. hele bir de ürün retro falan, iste koleksiyonluk, limited edition falan de, bitti gitti. leblebi gibi toplarsin paralari. ben sana diyim.

6.02.2011

hediye

baslik çirkin bir kadin ismini hatirlatsada konumuz o degil. maalesef bu aksam deginemeyecegim ilginç oldugu kadar karakteristik kadin isimlerine. karakteristik kelimesinin bir takim durumlarda çirkinle es anlamli olarak kullanildigini kimi bayanlarimiza beyan etmek isterim.
hediye alip vermek gerçekten çok güzel bir olgu. istedigi kadar lüzumsuz, gereksiz, karakteristik (çirkin dememek için) olsun alinan hediye, az da olsa mutlu eder insani. fakat ben hediye alindiginda hissedilen güzel hisleri degil, hediye verenin çektigi çileden bahsetmek istiyorum.
çile kelimesi belki uygun degil, ama aklima ilk geleni.
hediye alirken önce kendi özelliklerimizi, sonra da hediyeyi verecegimiz kisinin özelliklerini, karakterini, ilgi alanlarini hediyemize katmaya çalisiriz. teorik olarak elde edecegimiz hediye, mükemmele yakin olur. fakat, pratikte o kadar kolay olmuyor iste.
iki zit kisi düsünün. bir sekilde belli bir iliskileri olmus. bu iliski arkadaslik, yakin arkadaslik, sevgililik, evlilik olabilir. veya benim de deginmek istedigim, ailevi olabilir.
herkesle kafa yapimiz, ilgi alanlarimiz uyusmak zorunda olmayabiliyor. hatta pek çok sevmedigimiz, ilgilenmedigimiz, belki de elestirdigimiz seyi onlarda görebiliyoruz. bu da, ister istemez, gerilim yaratiyor.
iki ucu boklu degnek en uygun deyim olmayabilir, ama aklima ilk geleni.
her insanin oldugu gibi, akrabalarimizin da dogum günleri oluyor. onlarin bu mutlu günlerininde de tebrik etmemiz elbette gerekiyor. bazen hediye de almak istiyoruz.
bir çok kitaba, diziye, filme de konu olmustur bu. erkeklerin hediye alma süreci, çilesi.
düsünürsün, eleme yaparsin, teori üretirsin, tekrar düsünürsün, etrafa bakarsin, magaza gezersin, yardim istersin, yardimlar seni hiç bir yere götürmez, tekrar düsünürsün, karar verirsin, kararini bozarsin, ... en son, lanet olsun der, "belki begenir" diyip alirsin. ilk göz agrimdi, her zaman ilk aklina gelen sey en iyisidir gibi saçma bir amerikan filmi repligini lüzumsuz hayatinda tekrar kullanmak zorunda hissedersin.
ben bu durumu iki kez yasadim bu hafta. ikisi de benim için önemli sayabilecegim iki kizin dogum günü vesilesiyle, biri sinif arkadasim, öbürü kuzenim.
ilkini geçen hafta kutladik. çok begendigini söyledi. yalan da olsa, duymak istedigim kelimeleri telafuz etti. kuzenimin dogum günü gelecek sali. ona da yaklasik 12 gün süren bir kafa patlatma sonunda bir cd, bir kupa bir de özellikle istedigi bir paket çikolatali abur cubur aldim. kesinlikle begenmeyeceginden eminim. aldigim albümün onun bilgisayarinda torrent olarak inmis oldugunu biliyorum. kupa desen, bu kadar gereksiz bir hediye daha yok. çikolatali abur cubura yorum yapmak zaten gereksiz.
bilemiyorum.
sadece sunu söylemek istiyorum, kadinlar bilsin ki hediye almamiz gerçekten kolay degil. her yaptigimiz hareketin ters tepmesi yüzünden yeni bir hatadan korkuyoruz. yapmamak için çok düsünüyoruz. çok plan yapip, fazla kurguluyoruz. sonunda aldigimiz cevap "biraz sade, biraz basit düsün" olunca üzülüyoruz. basit, net, nötr, sade olunca odun damgasi yedigimizden, bikiyoruz hayattan.
iki ucu boklu degnek en uygun degim olmayabilir, ama aklima ilk geleni.

1.02.2011

Yalan

Bu bilimsel bir yazi degildir. Ben simdiden söyliyim de, ondan sonra bunun elle tutulur nesi var, ne saçma yazi demeyin. Isterseniz bunu ünlü Amerikan filmerinde sikça rasladigimiz, basrol oyuncusunun elindeki ses kaydedicisine “kendime not: bir daha asla öldürmek için para aldigin kimseyi kafasindan vurma. Taninmiyor” tadinda bir yazi oldugunu varsayin.

Az önce simdiye kadar çok fazla yapmadigim, en azindan beceremedigim bir seyi yaptim, organize yalan söyledim. Cem Yilmaz’in sovunda da dedigi gibi aslinda, yalanci yalan söyleyemene dendigi için, yalan söylemedim. Neyse, konuyu dagitmayalim, zaten dagilmaya müsait.
Aksam dersten erken çiktim. Zaten ne zaman su dersler bitmeden çiksam basima bi aksilik geliyor. Artik Allah cezami mi veriyor, diyet mi ödüyorum bilmiyorum. Eve geldim. Gelirken Taze ekmek aldim. Yolda dörtte birini kemirdim. Sabahtan beri kafamda olusturmustum ne yiyecegimi, plana uyup sucuklu yumurta yaptim. Internet televizyonu diye adlandirilan yildiz.tv’den (Sidar sagolsun) TRT 1’i açtim. Halil Ibrahim Sofrasi dizisinin son bölümünü buldum. Son bölümü olup olmamasi hiç derdim degildi, ne olsa izlerdim. Maksat sucuklu yumurtaya uyumlu bir sey olsun, bilmemkimle jazz sohbetleri gibi egreti bir programla yemek istemedim bu ulvi örgenci evi yemegini.
Tam yemegim bitti, telefonuma mesaj geldi. Baktim Romain. Romain’i kisa bir sekilde özetlemek gerekirse iyi bir çocuk. Ama fazla iyi. Tek sikintisi kaninda, ruhunda hep bir iç güveysi karakteri barindirmasi. Bunu da nereden çikardim, ne zaman benim evin yakinindaki sürücü kursuna gelse, benim isim olsun olmasin bana ugrar. “Hadi bir iki duble birsey koy da içelim” lafini fransizca söyler. Yanci kültürünün Fransa topraklarinda bu kadar gelismis olmasi biraz korkutucu. Belki buradaki örnek fazla naif ve saf, ama iste tam öyle degil. “Bir çayinizi da içemedik, ehehe” demesi eksik. Zaten yalandan sigara içmesini, devamli benden sigara otlanmasindan anlamaliydim böyle bir karakteri oldugunu.
Mesajda “saat 19 gibi evde olur musun ?” yaziyordu. Biliyordum, bana gelicekti. Ben de biraz egoist bir düsünceyle, “çikicam simdi, acelem var, yarin bulusalim mi ?” dedim. Burada kisa, öz, sade bir yalan/geçistirme görüyoruz. Fakat, analiz sonucunda bunun da islemedigini, en azindan bazi durumlarda devam gerektirdigini görücez. Cevap atti, “hayirdir, nereye ?” gibisinden. Iste burada benim verdigim cevap, bana bu yaziyi yazmama sebebiyet verdi. “Gelecek hafta büyük kuzenimin dogum günü. Paris’deki kuzenim ona sürpriz yapmak için bu aksam Nice’e geliyor. Fakat Cannes’da biliyorsun Eczacibasi-Cannes bayanlar voleybol maçi var. Halam ve kuzenim oraya gittiler. Ve bu süprizden haberleri yok. O yüzden birazdan küçük kuzenime kapiyi açmaya gidicem” dedim. Gördügünüz gibi gayet organize, planli, yutulur, kuvvetli bir yalan. Sanmayin ki hayal gücüm süper genis. Dört gün sonra gerçeklesecek olan seyi bugüne uyarladim.
Maalesef Romain bu yalani yuttu. Maalesef diyorum, çünkü attigi cevap söyleydi “bes dakikaya geliyorum! Birsey gösterip gidicem !”. Ben o dakika durumun vahimiyetini anlamamistim. Aksine, “oh tamam, gelir iki dakika, ne göstericekse gösterir, büyük ihtimal ders-okul hakkindadir, sonra Romain’i postalar, ben de dizime, filmime bakarim” dedim içimden.
Bes dakika sonra mesaj geldi tekrar. “Asagi in” diye. Indim. Bizim Romain ehliyetine kavusmus, annesinin arabasiyla kapida bekliyor. “Hayirli olsun koçum” faslindan sonra, “gel seni halanlara ben götüriyim” dedi. Gerek olmadigini söyledim, fakat yalanim ortaya çikmasin diye binmek zorunda kaldim.
Zaten mutsuz olan bünyem, bizim mahallede oturan ve bana karsi fazla sempatik ve sicak davranan kiz arabaya binince daha da mutsuzlasti. Burada belki biraz terbiyesiz bir kisim olucak ama, olani biteni gerçekten sizlere aktarabilmek için bunlari da affiniza siginarak yaziyorum. Kiz arabaya biner binmez demin dusta oldugunu, dusun penceresinin sokaga baktigini, o pencerenin surasi oldugunu anlatti. Akabinde yaz basindan beri erkek arkadasi olmadigini, dolayisiyla kaba bir hesapla sekiz aydir sevismedigini söyledi. Farkli okazyonlari teptigini, temiz güvenilir ve hoslandigi, tanidigi biriyle yatmak oldugunu söyledi. O an benim huzursuzlugum, mutsuzlugum daha da derinlesti. Nasil desem, kendimi mal gibi hissettim. Hakiki bir mal. Yalanimin çok iyi gitmesi gerçekten iyi olmamisti. “Istersen sen de gel, birseyler içeriz, öyle gidersin. Hatta kuzenin de gelsin, olmaz mi ?“ dedi kiz. “Yok yav, ben gideyim, siz takilin” dedim. Ve arabadan indim. Kimsenin olmadigini bile bile halama gittim. Biraz vakit geçirip geri döndüm. Otobüse binip, eve geldim.
Bütün planlarimin alt üst olduguna mi yanalim, o kadar vakti kaybettigime mi, yoksa gül gibi kizin elimden kaçmasina mi. Bilmiyorum. Ama su an keyfim gerçekten kaçti.
Bu hikayeden çikarabilecegimiz sonuç, herkesin de bildigi üzere erkeklerin yalanla ilgili ciddi problemlerinin oldugu. Kendim için konusmak gerekirse, hiçbir zaman iyi bir yalanci olamadim. Daha açik olmak gerekirse hiç kimse yalanlarimi yutmadi. Yalani söyleyemedim yani. Hayatimin hiçbir dönemi iyi bir mazeret bulucusu olamadim. Cogu zaman olan biteni, dogruyu söyledim, azarimi isittim. Yalana basvurdugumda da aninda yakalandim. Ondan sonra da hiçbir sey söylememeye basladim, isler yine düzelmedi, yani benim açimdan. En son bugün bir kez daha denedim, fazla basarili oldugumu gördüm. Bunun da gördügünüz üzere sanildigi kadar iyi bir sey olmadigini söyleyebiliriz.
Yalan gerçekten ciddi bir konu. Kisa, net, temiz yalanlarin, en azindan erkeklerde ise yaramasi daha muhtemel. Fakat karsi taraf biraz daha bilgi istiyor. Zorluyor. O zaman iste isler boka sariyor. Erkek kafasinda daha organize, daha karışık, daha karisik bir sey kurup söylüyor. Sikinti su ki, kendi bile zor inandigindan, karsi taraf hemen yakaliyor yalani. Bu belki erkeklerin hayal gücünün kisitli olmasindan, belki ikna kabiliyetinin zayif olmasindan, belki de inanma kuvvetinin ufak olmasindan kaynaklaniyor. Bilemiyorum.
Diyecegim sudur ki benimle konusurken fazla soru sormayin, uzatmayin, üstelemeyin. Bir de çok nazik, iyi kalpli, cömert olmayin. Iyilik yapmayin bana. Sandiginiz kadar iyi bir sey yapmiyor olabilirsiniz. Hayir sonra ceremesini ben çekiyorum, ben üzülüyorum, ondan.

20.11.2010

karavan

dün kardesim otobiyografi ödevini yaparken "severim-sevmem" kisminda biraz yardimci olmami istedi. ben de basladim iste bira severim, maç izlemeyi severim, romantik-komedi sevmem, aksiyon filmi severim, kuru erik sevmem... diye uzatiyoruz. birden benim agzimdan "karavanlari sevmem" lafi çikti. heralde alkolün ve sogugun etkisiyle karavanlara karsi olan bütün kinimi kustum.
bir kere dünyada bundan daha çirkin bir sey yok. feci çirkin. ayrica gereksiz bir yer kapliyor. simdi gerekli yer kaplayan bir sey söyle derseniz elbette söyleyemem, ama demek istedigim bu karavanin amaci, hayattaki durusu ve kullanilacagi sebepler belli. o amaca yönelik kapladigi yer fazlasiyla orantisiz. onu da geçtim, kapliyorsan daha sempatik, daha estetik bir sekilde kapla. hayir. ben insanlara çirkinlik, gereksizlik, ve estetik yoksunlugu nedir onu göstermeye geldim diyorlar.
amaci da sey bak, iste geziye gittigimizde, macera falan yasadigimizda, iste sey olsun, yatacak yerimiz, mutfagimiz, tuvaletimiz falan hep yanimizda olsun, emin olalim.
arkadas sen demedin mi macera diye ? e ne diye kiçina onu takip geliyorsun oraya buraya ? dogayla bütünlesmeye gelmissin, evini de getirmissin. oldu mu simdi ? git daga bayira, oralarda gör isini. hayir hiç bisi bilmiyorsan otel diye bisey var. otelde kal. uyu, dus al, yemek ye. turizmi canlandiricam diye baltaliyosunuz. ayrica o içerideki pisik kokusunu alindigi gün mü tedarik ettiniz ? sebebi de gayet malzemenin plastik veya yeni olmasindan degil. içeride uyuyosunuz, osuruyosunuz, siçiyosunuz, ondan yani. birbirimizi kandirmayalim.
elimde olsa hepsini yakmak, patlatmak istiyorum. içinden elbette sizi çikaricam. yan yana durup izlicez patlama anini. sendeki o çemçük yüzünü, biraz buruk ama hala bi ufak bir parça gurur, içinden "terbiyesizler" dedigin o ezik surat ifadeni görmek istiyorum.
kusura bakma karavanci. seni sevmiyorum.
noyan'in ödevinde yazdiklari : "je n'aime pas les caravanes (je ne comprends pas l'idée de porter sa "maison" avec soi pour aventurer, et de faire ses besoins dans sa voiture. c'est ridicule)".


dünyalar çirkinisin.

benimlen bunun polemigine girme cengiz

özür dilemek yetersiz. adam gibi basina oturmuyorum gibi yaziyim. twitter çikti, ne blogger kaldi ne bisi. yazik ettiniz, ya da yazik ettik gül gibi blog kültürüne.
daha düzenli, sistematik, insan gibi bir yazar olmaya çalisacagim.
gerçi anasini satiyim bi firat "okuyorum abie" dedi, baska kimden özür diliyorsam.
durumlar budur.
kazasiz günler diliyorum.

9.08.2010

hesap makineli saat

sonunda küçüklügümden beri istedigim saatlerin basini çeken hesap makineli saatime kavustum. kardesim hediye etti sagolsun. dogum gümüm içinmis. seneye de uzaktan kumanda öz elligi olan casio'yu almayi düsünüyorum.

benimkinin özellikleri say say bitmiyor :
- 25 telefon numarasi hafizasi
- hesap makinesi (toplama, çikarma, çarpma, bölme, ve islem hafizasi. bir de 8 haneli rakam özelligi)
- 5 farkli alarm
- 5 farkli dünya saati
- Türkçe dahil 13 farkli dil
- yandan turuncu isik
- 10 yil ömürlü pil kullanma özelligi
- ve daha neler neler.

ahanda fotografi :